Etiket arşivi: korku

KORKU TÜNELİ

KORKU TÜNELİ

 

    ABD’li yazar James Dashner’in bilim kurgu türünde yazdığı romanı “ The Maze Runner “ ( Türkçe adıyla Labirent: ölümcül Kaçış ) kitabını okumamış olsanız da, beyaz perde uyarlaması olan filmini birçoğunuz izlemiştir.

    Masallar ve bilim kurgu türü eserler; çocukların, çocukluktan henüz çıkmış gençlerin hayal dünyalarına yönelik gibi görünse de, büyüklere macera ve eğlencenin ötesinde yaşama dair anlamlı dersler de sunuyor.

    “ Labirent “; hafızaları silinerek, etrafı yüksek duvarlarla çevrili, tek çıkışı içinde ölümcül yaratıkların dolaştığı labirent olan bir alana hapsedilen ve yaratıklara rağmen gündüzleri kapısı açılan labirentin çıkış yolunu bulup kaçmaya çalışan korku içindeki çocukları anlatır.

    Yaşadıkları küçük dünyalarının gerçek hayat olduğunu düşünen çocukların rutin geçen günleri, son gelen iki kişinin kurulmuş olan statükoya karşı gelip dışarıya çıkma arayışlarıyla yeni bir mecraya doğru sürüklenir.

    Labirentin içindeki yaratıkların, insan eliyle yapılan, teknoloji ürünü robotlardan oluştuğunu ve yaşananların ise gelişmiş bir laboratuarda deney olarak kurgulandığını filmin sonlarına doğru öğreniyoruz.

    ABD’li yazar “ Labirent “ ile yarattığı bilim kurgu dünyasının gizemlerini ve amacını hiç şüphesiz en iyi kendisi bilir. Ne var ki, bizler de bu ve benzeri eserlerle, algı ve hayal dünyamızda çok değişik yolculuklara çıkmaktan kendimizi alamıyoruz.

    Korku ve gerilim türünün bu ve benzeri örnekleri, bizi ve toplumsal hafızalarımızı, içinde yaşadığımız dünyanın önümüze serdiği korku labirentlerine, “ korku- otorite – yönetim “ ilişkilerine götürüyor.

    Şöyle yüzeysel bir bakışla bile, içine sürüklendiğimiz korkuların, gerilimlerin ne de çok olduğunu görebiliyoruz.

    Korku ve gerilim romanları, filmleri ( bir kısmı bilim kurgu türünde olsa da ), yaşamakta olduğumuz bireysel, toplumsal korkularımıza bir ayna tutuyor. Bazen, okuduklarımızı, gördüklerimizi zaten yaşamakta olduğumuzu düşünüyoruz. Bazen de ilk defa karşılaşmışçasına şaşırıp ürperiyoruz.

    Tabular, geleneksel ve dinsel korkular, çocukluğumuzdan bu yana zihinlerimize sürekli enjekte ediliyor. Kalıpların, kuralların, dogmaların dışına çıkıp farklı dünyalara, farklı düşüncelere bakmaktan, nedenleri, sonuçları sorgulamaktan korkuyoruz.

    Savaş, yokluk, işsizlik, deprem, hastalık gibi tehlikeler hep korkutuyor. Kurtulmak için toplumsal bütünleşme yerine çoğu zaman bireysel dünyalarımıza kapanıyoruz.

    Son yaşamakta olduğumuz pandemi; gelişmiş teknoloji ve medya yoluyla hepimizi dehşete düşürecek bir fonda sunuluyor, topyekûn ölüm korkusuna hapsediliyoruz.

    Büyük varlık ve servet sahibi olanlar, elde olanı yitirme, daha fazla kazanamama korkusuyla tüketiyor ömrünü.

    Çocukluktaki büyük korkular, yaşam boyu devam eden travmalara yol açabiliyor.

    Küreselleşme; bireysel ve toplumsal korkuları çoğaltıp güvenliği olmayan bir geleceğe sürüklüyor insanlığı.

    Korkular çoğalıp otoriteye boyun eğmeye, körü körüne itaate yol açıyor. Otoriter güç ise, toplumu korkutarak daha kolay yönetme eğilimini sürdürüyor. Korkutulmuş toplumun bireyleri daha kolay yönetiliyor. Belki de yaşamlarımız bu nedenle “ korku tünellerine, labirentlere “ yönlendiriliyor.

    Toplumu korkutarak yönetme eğilimindeki otoriter güç, teknolojiyi ve medyayı çok etkili bir silah olarak görüyor ve tümüyle elinde, denetimi altında tutmak istiyor. Farklı seslere, aykırılıklara tahammül edemiyor.

    Hayal dünyamızın derinliklerine indikçe, aslında yaşantımızın çıkışını buldukça bir yenisinin içine düştüğümüz labirentler zincirinden ibaret olduğu gerçeğiyle yüz yüze geliyoruz. İçine düştüğümüz sorunlar zinciri; karmaşık yolları olan, çıkışını bulmakta zorlandığımız labirentlere benziyor.

    Belki de yaşadığımız dünya, evrende kurulu, sayısı bilinmeyen labirentlerden biri olarak tasavvur edilebilir. Ömür ise, toplumların, bireylerin korku ve tedirginlikle girdikleri kendi küçük labirentlerinin içinde yaptıkları kısa bir yolculuk.

    Korku tünellerinden çıkmanın, korkuları yenmenin yolu ise, yaşadığımız evrenin, toplumun ve insanın sırlarını çözebilmekten geçiyor.

    Hapsedildiğimiz karanlık toplumsal labirentlerin içindeki “ yaratıklarla “ baş edip, çıkışa, ışığa ulaşma olasılığı her zaman vardır.