Dünyadaki toplumsal değişimlerin tarihsel dinamiğini kavrayıp ona sevgiyle sarılanların yanı sıra, bilerek veya bilmeyerek ayak direyenlerin iç içe yaşadığı bir karmaşanın çıkmaz labirentlerinde yol alıyoruz. Günübirlik yaşamın ritmine kapılıp dün yaşanmamış, gelecek yokmuşçasına, ufukta kaybolup yeniden doğan güneşin göz kamaştıran büyüsüne kapılıp bir adım öncesini ve sonrasını göremiyoruz.
Oysa anılar dışında daha düne ait olan ne varsa bir bir yok olup gidiyor. Gecenin alaca karanlığından yeni bir gün doğuyor.
Kulağımıza nereden geldiği belirsiz bir fısıltı “ Böyle gelmiş böyle gider. “ dese de, gelenle giden sürekli yer değiştiriyor.
“ Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. “ diyor, M.Ö. 500’lü yıllarda Efes’te yaşamış olan filozof Herakleitos. Bir başka deyişle de bunu “ Bir nehirde iki kere yıkanılmaz. “ diye özetliyor.
13. yüzyılda yaşamış Mevlana ise ; “ Şu akıp giden kum seline bak, ne durması var ne dinlenmesi. Bak birdenbire nasıl bozuluyor dünya, nasıl atıyor bir başka dünyanın temelini. “ diye anlatıyor bunu.
18. ve 19. yüzyıllarda, hareket ve değişimin yasaları ortaya çıkarılıyor.
Alman filozofu Hegel, “ Diyalektiği “ formüle ediyor, ancak maddedeki değişimlerin ruhtaki değişimlerden ibaret olduğuna inanıyor. Ona göre evren, maddeleşmiş düşüncedir.
Hegel’in ardı sıra gelen Marx ve Engels ise; düşüncenin hareketini başlatan kaynağın madde olduğu teziyle, Hegel’in idealist diyalektiğini doğru bir yörüngeye oturtuyor ( Materyalizm ).
Doğayı, toplumu ve kendisini ön yargısız, dikkatlice gözlemleyen, bilimsel düşünceye bağlı birisi, kendisi dahil evrende her an, her şeyin değişmekte olduğunu görür, kabul eder. Değişimin sonsuza doğru yolculuğunu anlatan yasalarına inanır.
Değişim, zamana ayak uydurmak, uyum sağlamak için önümüzde uzanan bir yoldur. Yer yer engebeli, engelli, maceralarla dolu zorlu bir yol. Düzlüklere, uçsuz bucaksız yeşil ovalara varma olasılığı da var, bataklıklara dalıp kaybolma olasılığı da.
Değişme, değiştirme kaygısı olmayanlar da var, değişimi kendi dışında arzu edenler de. Bu, “ o görkemli egolarımızı “ olduğu gibi koruma refleksine dayanır bir bakıma. Değişim, aynı zamanda egolarımızın küçülerek geri plana itilmesini sağlayacağı gibi, azgınlaşarak tehlikeli boyutlara yükselmesi riskini de taşır.
Değişme korkusu bu nedenledir.
Genel anlamda bakarsak; günümüzde değişime, doğanın, toplumun ve bireylerin doğal gelişim seyrine uygun, sağlıklı kültürel birikimler yerine, dünyayı alt üst eden “ depremlere “ yol açan küresel kapitalizmin yarattığı “ popüler kültür “ damgasını vuruyor.
Herkes, şuursuzca popüler kültürün üretip dayattığı popüler yaşam tarzına doğru koşuyor.
Kapitalist ilişkiler düzeninin her geçen gün yeni ambalajlarla süsleyip “ piyasaya “ sürdüğü popüler yaşam tarzının ise bir tek amacı var: Pazarı ve tüketimi sürekli canlı tutup daha çok kazanmak.
Parası olan, daha çok kazanıp daha çok servet sahibi olmanın yollarını arıyor. Evi, arabası olan bir yenisini, bir yenisini daha alma, elinde ihtiyaçtan fazla eşyası olanlar eşyalarını, giysilerini henüz kullanım süreleri bitmeden yeni model, yeni moda olanlarla değiştirme peşinde koşuyor. İşi gücü olanlar ( ve de olmayanlar ) çalışmadan, üretmeden bir an önce daha iyi yaşam olanaklarına kavuşma hayalleri kuruyor.
Her birimiz, kavgasını verip bedel ödemeden daha çok özgürlük istiyoruz.
Daha çocuk yaştakiler; çocukluğunu yaşamadan popüler dünyaya hemen adım atmak, bir an önce yıldızlara ulaşmak, para, ev, araba, şöhret, sevgili sahibi olmak istiyor.
Orta yaşları geçmiş, yaşamın son çeyreğine gelmiş olanlar; bulundukları yaşın güzelliklerini bir yana itip, yeni “ imajlarla “ popüler gençliğe, popüler modaya yöneliyor.
Herkes birbirine bakarak adeta yarıştırılıyor, herkes birbirine benziyor, kendisi olmaktan çıkıyor.
Popüler yaşamın göz alıcı, sahte ışıltılarına dalıp yine de mutlu olamıyoruz.
Değişim; yaşamın değişmez bir kuralı, sonsuza doğru uzanan bir yolculuğudur. Değişime ayak uydurmak, iyiye, güzele doğru giden hoş bir serüven olsa da, sırrına ermemiz gereken: Doğayı ve insanı tüketen popüler yaşamdan elden geldiğince uzaklaşarak bunun nasıl başarılacağıdır.
5 Aralık 2019