Aylık arşivler: Temmuz 2019

PUSULASIZ YOLCULUK

Türkiye; varacağı liman ve rotası belirsiz bir gemi misali dalgalı denizlerde yol almaya devam ediyor.
Toplumların her yönüyle refah ve mutluluğa ulaşmasının başta gelen koşulu; kendilerine bir vizyon oluşturmaları, varmak istedikleri gerçekçi, doğru hedefleri açık, seçik ortaya koymalarıdır.
Bu, ulusal bir vizyon olmalı, özgürce belirlenmelidir. Toplumu tarihsel olarak geriye değil ileriye, daha çağdaş, daha özgürlükçü bir yapıya doğru taşımalıdır. Farklı görüş ve düşüncelere açık olmalı, ancak toplumsal çoğulcu yapının anlayış birliğini sağlamalıdır.
Ülkeyi yöneten iktidar partileri, muhalefet partileri ve ülkenin tüm bireylerini bağlamalıdır bu vizyon. Bir iktidarın, bir partinin, bir gurubun o anki çoğunluğa dayalı gücü ve çıkarlarına göre sürekli değiştirilmemelidir. Bunun yazılı şekli anayasalardır, ancak anayasalar; darbeler, çoğunluğa dayalı oldu bittilerle değil, bireylerin gerçek anlamda özgür iradeleri ile oluşturulmalıdır.
Cumhuriyet kurulalıdan bu yana, gerçek anlamda çağdaş bir anayasa oluşturulamadı. Bunun değişik tarihsel ve siyasal nedenleri vardır.
1921 ve 1924 Anayasaları, işgal ve savaş koşullarının atmosferinde hazırlandı. 1961 ve 1982 Anayasaları ise, büyük ölçüde askeri darbelerin izlerini taşır. Kısmi olarak birçok kez yapılan anayasa değişiklikleri ise, “ ulusal vizyonu “ güncelleyip daha çağdaş hale getirme yerine, o anki iktidarların çıkarlarına hizmet etmek üzere yapılmıştır.
Geldiğimiz bu gün çağdaş bir anayasa ihtiyacı ortadadır. Üstelik mevcut haliyle bile Anayasa hiçe sayılarak keyfi uygulamalar sık sık tekrarlanmakta, Anayasa ile tanımlanmış organların işleyişi engellenmekte, hukuk baskı altına alınmaya çalışılmaktadır.
Dünün askeri vesayeti, yerini sivil vesayete bırakma yolundadır.
Ulusal vizyon ( ya da vizyonsuzluk ) toplumun tüm bireylerini etkilemekte, toplumun fertleri ülkede yaşanan kaosun nereye doğru gittiğini tam olarak anlayamamaktadır.
Ülkenin bir Anayasası, siyasi partilerin program ve tüzükleri olmasına rağmen, uygulamada bu vizyonsuzluk durumu sürmektedir. Anayasa ve hukuk kuralları, siyasi partilerin program ve tüzükleri mevcut ( yarı demokratik, ya da anti-demokratik ) haliyle bile fiilen uygulanmamaktadır.
Siyasi partilerin her biri, en doğrusunun kendi gittikleri yol olduğunu anlatarak, her fırsatta diğerlerini karalayarak tabanlarını şahsi hırs ve iktidarları uğruna tutma, ayrıştırma yolundan vazgeçmemektedir.
Parlamento dışı birçok farklı siyasi oluşumlarda da anlayış aynıdır.
Hedef ( vizyon ) yok, ama herkesin yolu doğru…
Kişisel çıkarlar, hırslar, gizli gündemler, yalanlar üzerine kurulu siyasi yapıların vizyonu ve yolu ne olabilir ki?
Bu karanlık tabloyu kimler bu hale getirdi?
Ben, sen, biz, hepimiz…
Çare, kaçıp uzaklaşmak mı?
Tam aksine, daha çok yaklaşmalı.
Her birimiz, pusulasız seyreden aynı geminin yolcularıyız.
Çocukların ve büyüklerin yazarı Lewis Carroll’un, ‘ Alice Harikalar Diyarında ‘ adlı kitabının bir yerinde şöyle anlamlı bir diyalog geçiyor ( birçoğunuz bilirsiniz ):
“ …Bir gün Alice, yürüyerek yolun çatallaştığı noktaya geldiğinde, ağaçta bir kedi gördü.
– Hangi yoldan gideceğim? diye sordu.
Kedi onu bir soruyla yanıtladı.
– Nereye gitmek istiyorsun?
– Bilmiyorum, dedi Alice.
– Öyleyse.. dedi kedi, hangi yoldan gideceğinin bir önemi yok.”